15 Ekim 2014 Çarşamba

Kırmızı-3

 İlk kez kurbanlarının eline geçtiği an onlar ne hissediyorsa anladığını düşündü, küçük bir kız çocuğunun ilk kez bir yabancıyla konuşurken hissedebileceği gibi hissediyordu. Tedirginlik diye adlandıramadı hastalıklı beyni, yaptığı o bütün temizlenmelerinden(!) nasıl zevk alıyorsa bundan da haz alınması gerektiğini düşündü.-Buna düşünmek demek elbette fazla olacak, içgüdü daha doğru.- İlk kez duyduğu bu his ona bütün çocukluğunun özetini anımsattı, bir film şeridi gibi hızlı değil, slow motion* filmlerden dahi daha yavaş biçimde zihnini kirletti o akıl almayacak anlar. 
Ne zaman hatırlayacak olsa, en az tırnak dipleri kadar kirli; en az bu kirler kadar derinlere işlemiş hastalıklı geçmişini bütün vücudunda hissederdi. Bedenini saran anılar öyle acıtırdı ki canını, annesinin gözleri gelirdi aklına, nefret nöbetlerine bırakırdı benliğini; kaçınılmaz kısır döngü.
Bedeni ne kadar nefes almak için zorlasa, benliğinin soluksuz kaldığını hissederdi, olsun hissetsindi. 
Nefessiz kalmak yaşadığı en hafif şey olduğundan kurbanlarını boğması da merhametindendi, belki.



Arkadaşlar psikolojik betimlemeyi çok sevdiğimden olay örgüsü pek işime gelmiyor, bi fikri olan varsa yönlendirmeyle bir kurgu yaparım belki?:)

8 Ekim 2014 Çarşamba

Kırmızı - 2

Lütfen ilk önce http://birgaripbilirdisi.blogspot.com.tr/2014/04/krmz-1_28.html bunu oku! *.*


Yine zihninin en gitgelli, arafta kalmış ve işe yaramaz düşünceleriyle bezeli anlarında elinde kalmıştı kurbanı. Ne zaman böyle hissetse -kendi için günahlarından arınma olarak gördüğü- ritüellerinin son aşamasında buluyordu hakim olamadığı benliğini. Temizlenme ayinleri masum bir bedeni O'na hediye etmesiyle tamamlanıyordu. Şüphesiz yeni doğan kız bebekleri gömenler de onun atalarıydı.
Nihayetinde köşebaşına vardığında hakettiğinden fazla sürmüş yaşamı onun devam ediyordu, hastalıklı günah çıkartmalarına alet ettiği kurbanının değil. En az kalbi kadar soğuk ve kararmış beton duvarın önünde yere çöktüğünde bir kez daha hissetti kanıksadığı kimsesizliğini; duvara sırtını yasladığında ise kabullenemediği hissizliğini. Caniliğinin kalbi bu sefer de hissizlik olmuştu anlaşılan. Üstüne düşünecek çok vakti olmasına rağmen aklına bir saniye bile gelse ona yıllardır üstüne kafa patlattığı hissi veren bu sapkınlıkları her cinayetinde kat be kat artıyor ve dayanılmaz ağırlığı göz altı torbalarına çöküyordu. Ruhu ve bedeni birbirinden öylesine zıt tezahür ediyordu ki; hayatı elinden alınan delikanlılar kadar kaygılı ve bir o kadar da pişman bir halde, dua ediyormuşçasına kısık sesle beynini ve birbirlerini kemiriyordu.


Yorum, tavsiye bırakırsan sevinirim!!