1 Şubat 2014 Cumartesi

1

      Herkesin güneşli oluşundan parlak olduğuna kanaat getirdiği ancak kendisinin henüz -içinin kararmışlığından ,bi sokak piçinin ayaklarının altı gibi kirlenmişliğinden olacak ki- gün için olumlu bir  yakıştırma yapamamıştı. Bedeni bu her ne kadar acıkmışlığın verdiği ağız kokusu, mide yanmasının etkisiyle düşüncelerinden bağımsız şekilde bir kirlenmiş de olsa; aklı, beyni kurumuştu sanki, düşünceleri bütün organlarını ele geçirmiş; karamsar bir hava yerleştirmişti. Ne aklında bi tilkinin leşe sinsi sinsi yaklaşması gibi usul usul gezinen fikirlere hakim olabiliyordu ne de karnının guruldamasına. İşin aslı bu keşmekeşten kurtulmak için de özel bir çaba harcamıyordu. Beynindeki her hücreyi ,göz kırpmak nasıl hayatın akışında böylesine normalse, her saniye işletmek istiyordu. Kolu bacağına kan gitmediğinde nasıl karıncalanıyor, bu onu kıvrandırıyorsa; aklı öyle çalışacaktı ki kendini dahil herkesi şaşırtacaktı; günü parlak bulanlara hücrelerinin çalışırkenki parlamasını gösterip karanlığa çekecekti güneşli'leri de.
Şu anlık tüm bu kaostan kurtulup o iki güneşli adasına gitmek istedi. Kendisini nasıl tanıyorsa, düşüncelerini bedeninden uzaklaştırmayı da biliyordu.
Ve bunu hep kendine saklardı. -Şimdi de yapacağı gibi.-


Ali Zaoua'nın gözünden belki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder