3 Şubat 2014 Pazartesi

4

   Küçük bir çocukken -zenginlerin yaşadığı paralel evrendeki normlara göre ana kuzusu çağlarındayken- evi ve onu organları para edecek ürünler olarak gören annesini bırakıp Sokakların Prensi, Ali Zaoua olma yoluna girmişti. Bu olanlar yaşanmadan her dünyaya gelenin sahip olduğu gibi onun da bir odası, şimdiki hayallerinin oluşmasında rol oynayan mavi oyuncakları vardı. Ta o zaman girmişti düşlerine; sonsuz, derin maviliği düşündükçe yıldızlarınkine benzer bir ışıkla mutluluk akın ediyordu dehlizlerine. Konu okyanusların, denizlerin maviliği olduğunda düşünce limanları çok genişlerdi, yüzlerce gemi sığabilirdi hayallerine. Engin düşünce denizlerinde birbirinden görkemli, ihtişamlı gemiler yüzerdi, bunları izlemek onu öylesine etkilerdi ki bu düşlerinde dahi kendisinin ufak bir sandalla olması hayatın trajikomikliğini bize tekrar gösterirdi. Çöller kadar zengin yalnızlığı; kaderin eşitsizliğini düşündüğünde mutsuzluğun verdiği ıstırapla perçinlenirdi. Bu duygular onda hep yeni bir yaşam hevesi yaratırdı ki bu da öylesine basit bir çocuğun sahip olabileceği hayaller kadar yakın fakat düşlediği iki güneşe ulaşmak kadar uzaktı. 

Ama artık düşlerini süsleyen peşinden koşabileceği -ya da yüzerek ulaşabileceği- iki güneşli bir adası vardı.

4 yorum:

  1. bunlar nasıl benzetmeler yaaaa süper ! henüz keşfedilememişsin ama yazmaya devam et yakında çok daha fazla okurun olacaktır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cok mitlu oldim cok tesekkur ederim,umarim:) elestirilere her zaman acigim:)

      Sil
  2. Herkesin gümeşli bir adası olmalı sanırım.
    sevgiler

    YanıtlaSil